ALINGAN KUŞLAR DÜETİ
yaralı bir dize gibi döndünüz uzak göğden
yırtık bulutu bekledim, himalaya sediri diktim.
işaret parmağını dağa uzattı bensanaküstümkuşu
mendilime koydu acıyan yüreğini bir şey olmadı
dağ ikiye bölündü adını heceledim.
alıngan kuşlar bulvarında yer kalmadı kimseye
sen; imkânsızdın!
kuşlara bakmak müşkül,
yalnız ölmek zor dedim.
kimse çıkmasın üşüyüp ceviz sandıktan
ayırmasın kimse menteşeyi yarasından
avucumda soğuyordu cadıların gülüşü
yaralı dize gibi çıktınız işkenceden
sedirleri suladım, fincanda alıngan kuşlar
bir dağdan ötekine, “bu delilik” diye bağırdım
yırtık bulutlar uygun adımla gelip geçti
göğsümde kervankıran güz mevsimi
kapanmayan dil boşluğunuz. susma bu delilik!
ruhunu gerdiren tarantula çık görün, bir leş daha
ha fazla ha eksik düşülsün çeteleden gönül dağı
bir leş daha, alıngan kuşlar ok mesafesinde
tohumda yüklü dünyanın yalnızlığı
yaralı dize gibi düştü vakte gölgelerimiz
sis çekilirken fenere yaşlı adamı koydum
şeş kapısını ihmal etme diyorsun giderken
şeyler iki ağır koma olmasın bir daha.
ay çekildi kuyudan örtün! gül vaktidir
aynı fotoğraf karesinde gölgedeki yüzlerdik
sonu gelmeyen takip, bileğimde kanat kesiği
hangi filmi indirsek, hangi maniyi, hangi elementi
bir sürü çer çöp, kuşlar uğurlanıyor kapıdan
yanlışlar kitabına (darasını alıp) bizi koyuyorum
önce eteğin çekiliyor, yüzün sonra
kırılma ihtimalimi alıp gidiyorsun buradan
gene günlerden ihanet mevsimi unut imayı.
tuzu, sediri, dil boşluğunu unut
senin kuyun sedirlere dar gelir ay vuranda
şiiri dedim, sana dedim, ateşi dedim! unut her şeyi
kanatırdı uyku korkakların gözünü
darası alınmış saatlere geldik çalsın incesaz
yaralı dize gibi uyuyordunuz kırık divanda
alıngan kuşlar bulvarında açtık mendilimizi
mümkün müdür? yırtılır bulut, bize ölüm olmaz.
dalgın yolcuydunuz dağ kapısında
hiçbir aşık bir daha sabahı bulmaz.
ALINGAN NESNELER DÜETİ
sözcüklerin bir anlamı olması ne büyük işkence
paslı menteşeler toplardı çocuk seslerini
bizi mi vururdu kapı tokmakları her saat başı?
ne çok severdik unutulan matineleri, tozlu bakışını
bizi öteki yapan perde boşluğu, yağmur kırıklarını
ne çok heykel geçti putlarını besledi ‘müdür bey’
sen miydin alıngan nesneler burnunu kırdığım sarhoş
seni belki sen sandım, belki yanlış sevmiştim
seni belki hiçbir zaman dedi adamın biri
taşların en masumu bozdu göldeki dirliğimi
her ‘âh’a bir dağ indirirdi kulağını ısırdığım oğlak
ibret olsun diye oğul atan tasviri gönderdin bana
esenliğim kaldı, dalgın ağız boşluğunuz kör kuyu
teşbihte hata var. kalbime sürdüğünüz reçine
götürür nesneleri dağın acısına.
gözünü açtı faytondaki yolcu. - semt pazarına çek! çay içelim, dönsün hileli zarlar.
iskandilleri, ebu maktulleri dirsek temasında görelim.
tabakamda nemli tütün serseri ruhum bilmesin
dağ, öteki dağın içinde saklandı kimse bilmesin
adını koymam lazım genleri bozulan kurtçukların
çiftleşen şairler çöplüğünde yanlış dize, yanlış sin!
kısraklar iner, derisini suya bırakır bizim oğlan
giderim belki sana hileli zarlarım kalır
insanı taştan oyar cadılar adam tohumu klonlar
yarım kalan infazımız tamamlanır.
sözcüklerin bir anlamı olması ne büyük işkence
nesneler gelir geçer göbeği kesilmeyen kırgınlıklar
kaybettiğim dağı öteki dağın içine ararım.
yaralı bir dize gibi döndünüz uzak göğden
yırtık bulutu bekledim, himalaya sediri diktim.
işaret parmağını dağa uzattı bensanaküstümkuşu
mendilime koydu acıyan yüreğini bir şey olmadı
dağ ikiye bölündü adını heceledim.
alıngan kuşlar bulvarında yer kalmadı kimseye
sen; imkânsızdın!
kuşlara bakmak müşkül,
yalnız ölmek zor dedim.
kimse çıkmasın üşüyüp ceviz sandıktan
ayırmasın kimse menteşeyi yarasından
avucumda soğuyordu cadıların gülüşü
yaralı dize gibi çıktınız işkenceden
sedirleri suladım, fincanda alıngan kuşlar
bir dağdan ötekine, “bu delilik” diye bağırdım
yırtık bulutlar uygun adımla gelip geçti
göğsümde kervankıran güz mevsimi
kapanmayan dil boşluğunuz. susma bu delilik!
ruhunu gerdiren tarantula çık görün, bir leş daha
ha fazla ha eksik düşülsün çeteleden gönül dağı
bir leş daha, alıngan kuşlar ok mesafesinde
tohumda yüklü dünyanın yalnızlığı
yaralı dize gibi düştü vakte gölgelerimiz
sis çekilirken fenere yaşlı adamı koydum
şeş kapısını ihmal etme diyorsun giderken
şeyler iki ağır koma olmasın bir daha.
ay çekildi kuyudan örtün! gül vaktidir
aynı fotoğraf karesinde gölgedeki yüzlerdik
sonu gelmeyen takip, bileğimde kanat kesiği
hangi filmi indirsek, hangi maniyi, hangi elementi
bir sürü çer çöp, kuşlar uğurlanıyor kapıdan
yanlışlar kitabına (darasını alıp) bizi koyuyorum
önce eteğin çekiliyor, yüzün sonra
kırılma ihtimalimi alıp gidiyorsun buradan
gene günlerden ihanet mevsimi unut imayı.
tuzu, sediri, dil boşluğunu unut
senin kuyun sedirlere dar gelir ay vuranda
şiiri dedim, sana dedim, ateşi dedim! unut her şeyi
kanatırdı uyku korkakların gözünü
darası alınmış saatlere geldik çalsın incesaz
yaralı dize gibi uyuyordunuz kırık divanda
alıngan kuşlar bulvarında açtık mendilimizi
mümkün müdür? yırtılır bulut, bize ölüm olmaz.
dalgın yolcuydunuz dağ kapısında
hiçbir aşık bir daha sabahı bulmaz.
ALINGAN NESNELER DÜETİ
sözcüklerin bir anlamı olması ne büyük işkence
paslı menteşeler toplardı çocuk seslerini
bizi mi vururdu kapı tokmakları her saat başı?
ne çok severdik unutulan matineleri, tozlu bakışını
bizi öteki yapan perde boşluğu, yağmur kırıklarını
ne çok heykel geçti putlarını besledi ‘müdür bey’
sen miydin alıngan nesneler burnunu kırdığım sarhoş
seni belki sen sandım, belki yanlış sevmiştim
seni belki hiçbir zaman dedi adamın biri
taşların en masumu bozdu göldeki dirliğimi
her ‘âh’a bir dağ indirirdi kulağını ısırdığım oğlak
ibret olsun diye oğul atan tasviri gönderdin bana
esenliğim kaldı, dalgın ağız boşluğunuz kör kuyu
teşbihte hata var. kalbime sürdüğünüz reçine
götürür nesneleri dağın acısına.
gözünü açtı faytondaki yolcu. - semt pazarına çek! çay içelim, dönsün hileli zarlar.
iskandilleri, ebu maktulleri dirsek temasında görelim.
tabakamda nemli tütün serseri ruhum bilmesin
dağ, öteki dağın içinde saklandı kimse bilmesin
adını koymam lazım genleri bozulan kurtçukların
çiftleşen şairler çöplüğünde yanlış dize, yanlış sin!
kısraklar iner, derisini suya bırakır bizim oğlan
giderim belki sana hileli zarlarım kalır
insanı taştan oyar cadılar adam tohumu klonlar
yarım kalan infazımız tamamlanır.
sözcüklerin bir anlamı olması ne büyük işkence
nesneler gelir geçer göbeği kesilmeyen kırgınlıklar
kaybettiğim dağı öteki dağın içine ararım.