Bir şeyler katmak..
Önüne çıkana engel dersen, takılıp düşersin; basamak dersen, bir basamak yükselirsin.
Yaşamak çok garip bir şey. Doğuyorsun, büyüyorsun, ölüyorsun.
İnsanlığın var oluşundan bu güne dek, milyarlarca insan doğdu bi okadar da öldü. Peki! akılda kalanlar, kayıtlara geçen, iz bırakanlar kimdir?
Tabi ki ortaya bir şey koyanlar. Olduğu yere bir şeyler katanlar.
Yıllarca uğraşırsın, didinirsin ortaya hep bir şeyler koyarsın. Bunları en yakınlarınla paylaşırsın. O bir parçasını alır. Şu kenarından alır. Bu öteki parçasını alır. Sana kalır veya kalmaz senin için önemli değildir.
Sen bundan mutluluk duyarsın.
Ürettikçe üretirsin. Olduğun ortama hep birşeyler katarsın ama bir bakarsın ki değerin yok değersizleştirilmişssin.
Bir durursun. Niye diye düşünmeye başlarsın ki; Vay anam Niye durdun. Bizi sattın gibi yaftalarla karşılaşırsın.
Ya! Bir dakika demeye kalmaz Hiçliğe çıkarsın.
Sonra çekilirsin kenara kendinle kalırsın.
Taşları yerine bir bir koymaya başlarsın ki…!
Çözersin.
Hiçbir şey üretmeye Senin benim üretiminden nemalananlar kendi basiretsizliklerini örtmek için seni harcamaktan kaçınmamıştır. Gözünü bile kırpmammıştır.
Çünki o öteki üretenlere olduğu yere katkı koyan ötekilerinede aynı şeyi yapmıştır.
Çünkü onun ayakta kalması yaşaması için bunu yapmak zorundadır.
Yoksa ayakta kalamaz.
Ha! Birde o tip insanlar üretenlere değer katanlara olmadık yaftalar yapıştırır. Küfür eder, aşağlar. Fakat bilmez ki o aşağlamalar o küfürler kendinedir. Çünki üretim kabızıdırlar. Üretilenleri gördükçe ben niye yapamıyorum diye hasetinden çatlarlar. Yapmaya çalışıp yapamdaıkça agresifleşirler. Senaryolar yazarlar ve bu senaryolara önce kendi inanır sonra etradındakileri inandırmaya çalışırlar.
Böyle kişiler her üreten kişilerin etrafında mutlaka vardır.
Çünki o tiplerin başka mecrlarda yaşamaları mümkün değildir.
Üretenlere ve olduğu yere değer katan herkese selam olsun.
--------------------------------------------------------------------------------------
Diyarbakır'ın bir dağ köyünde ilköğretimde görev yapan öğretmen Matematik dersinde ;
– Bir kasada şu kadar çilek varsa, 10 kasada kaç çilek vardır? Diye öğrencilerine bir soru soruyor.
Öğrenciler:
– Öğretmenim çilek ne? Diyorlar.
Öğretmen:
– İşte çocuklar çilek. Diyor.
– Biz hiç çilek yemedik. diyorlar.
Bunun üzerine öğretmen pes etmiyor, oturup Bursa’daki tarım firmalarına toprak numunesi yolluyor ve diyor ki;
– Bu toprakta çilek yetişir mi ? diyor.
Bursa’daki firmalardan cevap geliyor.
– Evet Diyarbakır şartlarında çilek yetişir.
Hatta mektubun yanında çilek fideleri ve yetiştirme şeklini anlatan bir tarif yolluyorlar. Öğretmen öğrencilere okuyor nasıl yetiştirileceğini, çıkarıyor bahçeye ve diyor ki:
– Bu sene size matematikten sınav yok.
Öğrenciler:
– E nasıl not alacağız öğretmenim?
Hepsine bahçeyi kazdırıp, çilekleri diktirip, can sularını verdikten sonra her birine dörder çilek fidesi verip:
– Şimdi gideceksiniz evinize anne babanıza ben size nasıl öğrettiysem sizde onlara öyle öğreteceksiniz.
Çocuklar gidiyorlar evlerine hepsi anlatıyorlar ve çilekleri dikiyorlar ve öğretmen diyor ki:
-Çilek mevsimi gelince getireceksiniz tabakta on tane çileğe bir not alacaksınız.
Çocuklar tabaklarla getiriyorlar, çilekleri sayıyor öğretmen, eksik olanlara da tam not veriyor ve sonra diyor ki:
– Çocuklar nasılmış tadı?
Öğrenciler:
-Valla ucunda not vardı diye yiyemedik.
– Hadi bakalım yiyin. Diyor öğretmen.
Çocuklar ağızlarını burunlarına bulaştıra bulaştıra yiyorlar çilekleri. Aradan iki yıl geçtikten sonra çilek girmemiş o köyün halkı şu anda Diyarbakır’ın pazarında çilek satıyorlar.
Şimdi düşünüyorum da, öğretmen olmak bu işte gerçekten…
Tahtada müfredat anlatmak değil… Bulunduğun yere, bulunduğun ülkeye, okula bir şeyler katmak..
-------------------------------------------------------------------------
Önüne çıkana engel dersen, takılıp düşersin; basamak dersen, bir basamak yükselirsin.
Yaşamak çok garip bir şey. Doğuyorsun, büyüyorsun, ölüyorsun.
İnsanlığın var oluşundan bu güne dek, milyarlarca insan doğdu bi okadar da öldü. Peki! akılda kalanlar, kayıtlara geçen, iz bırakanlar kimdir?
Tabi ki ortaya bir şey koyanlar. Olduğu yere bir şeyler katanlar.
Yıllarca uğraşırsın, didinirsin ortaya hep bir şeyler koyarsın. Bunları en yakınlarınla paylaşırsın. O bir parçasını alır. Şu kenarından alır. Bu öteki parçasını alır. Sana kalır veya kalmaz senin için önemli değildir.
Sen bundan mutluluk duyarsın.
Ürettikçe üretirsin. Olduğun ortama hep birşeyler katarsın ama bir bakarsın ki değerin yok değersizleştirilmişssin.
Bir durursun. Niye diye düşünmeye başlarsın ki; Vay anam Niye durdun. Bizi sattın gibi yaftalarla karşılaşırsın.
Ya! Bir dakika demeye kalmaz Hiçliğe çıkarsın.
Sonra çekilirsin kenara kendinle kalırsın.
Taşları yerine bir bir koymaya başlarsın ki…!
Çözersin.
Hiçbir şey üretmeye Senin benim üretiminden nemalananlar kendi basiretsizliklerini örtmek için seni harcamaktan kaçınmamıştır. Gözünü bile kırpmammıştır.
Çünki o öteki üretenlere olduğu yere katkı koyan ötekilerinede aynı şeyi yapmıştır.
Çünkü onun ayakta kalması yaşaması için bunu yapmak zorundadır.
Yoksa ayakta kalamaz.
Ha! Birde o tip insanlar üretenlere değer katanlara olmadık yaftalar yapıştırır. Küfür eder, aşağlar. Fakat bilmez ki o aşağlamalar o küfürler kendinedir. Çünki üretim kabızıdırlar. Üretilenleri gördükçe ben niye yapamıyorum diye hasetinden çatlarlar. Yapmaya çalışıp yapamdaıkça agresifleşirler. Senaryolar yazarlar ve bu senaryolara önce kendi inanır sonra etradındakileri inandırmaya çalışırlar.
Böyle kişiler her üreten kişilerin etrafında mutlaka vardır.
Çünki o tiplerin başka mecrlarda yaşamaları mümkün değildir.
Üretenlere ve olduğu yere değer katan herkese selam olsun.
--------------------------------------------------------------------------------------
Diyarbakır'ın bir dağ köyünde ilköğretimde görev yapan öğretmen Matematik dersinde ;
– Bir kasada şu kadar çilek varsa, 10 kasada kaç çilek vardır? Diye öğrencilerine bir soru soruyor.
Öğrenciler:
– Öğretmenim çilek ne? Diyorlar.
Öğretmen:
– İşte çocuklar çilek. Diyor.
– Biz hiç çilek yemedik. diyorlar.
Bunun üzerine öğretmen pes etmiyor, oturup Bursa’daki tarım firmalarına toprak numunesi yolluyor ve diyor ki;
– Bu toprakta çilek yetişir mi ? diyor.
Bursa’daki firmalardan cevap geliyor.
– Evet Diyarbakır şartlarında çilek yetişir.
Hatta mektubun yanında çilek fideleri ve yetiştirme şeklini anlatan bir tarif yolluyorlar. Öğretmen öğrencilere okuyor nasıl yetiştirileceğini, çıkarıyor bahçeye ve diyor ki:
– Bu sene size matematikten sınav yok.
Öğrenciler:
– E nasıl not alacağız öğretmenim?
Hepsine bahçeyi kazdırıp, çilekleri diktirip, can sularını verdikten sonra her birine dörder çilek fidesi verip:
– Şimdi gideceksiniz evinize anne babanıza ben size nasıl öğrettiysem sizde onlara öyle öğreteceksiniz.
Çocuklar gidiyorlar evlerine hepsi anlatıyorlar ve çilekleri dikiyorlar ve öğretmen diyor ki:
-Çilek mevsimi gelince getireceksiniz tabakta on tane çileğe bir not alacaksınız.
Çocuklar tabaklarla getiriyorlar, çilekleri sayıyor öğretmen, eksik olanlara da tam not veriyor ve sonra diyor ki:
– Çocuklar nasılmış tadı?
Öğrenciler:
-Valla ucunda not vardı diye yiyemedik.
– Hadi bakalım yiyin. Diyor öğretmen.
Çocuklar ağızlarını burunlarına bulaştıra bulaştıra yiyorlar çilekleri. Aradan iki yıl geçtikten sonra çilek girmemiş o köyün halkı şu anda Diyarbakır’ın pazarında çilek satıyorlar.
Şimdi düşünüyorum da, öğretmen olmak bu işte gerçekten…
Tahtada müfredat anlatmak değil… Bulunduğun yere, bulunduğun ülkeye, okula bir şeyler katmak..
-------------------------------------------------------------------------