Çok değil bundan 40 sene önceydi. Öyle marka marka kazklar, pantolonlar yoktu. Bir memur maaşına ayakkabılar montlar yoktu 40-50 çeşit içecek markalar, tatlılar yoktu.
Abimin eski pantolonunu kestirp kendime pantolon yaptırdığım zamanlar vardı. Yılda 1-2 defa ayakkabı alabiliyorduk ama inanın karnımız rahat doyuyor ‘yarın ne yapacağız’ diye de bir kaygımız yoktu. Tek TV kanalı vardı. 13 tane sinema salonu vardı Haftasonu mutlaka 1 sinemaya giderdik Bazen 2 de olurdu…
8-9 yaşımdayken eve gelen gazeteyi ben de okumaya başlamıştım.
Gırgır Fırt dergilerini kendim alıp okumaya anlamaya çalışarak siyasetin, gülmecenin ,karikatürün ne olduğunu öğrendim.
Nerden bilebilirdim ki bundan sonra hayatımdan hiç çıkmayacak.!
Babam tek maaşla 6 kişilik ailemizi rahatlıkla geçindirdi. Ablamı abilerimi evlendirdi.
Her hafta 1 kilo kıyma mutlaka eve girerdi.
İlk 4-5 köfte alt komşumuza giderdi. 2 küçük çocuk vardı koku onlar gitmiştir canları çekmiştir diye..
Paylaşım vardı o zamanlar. Çıkarsız paylaşımlar.
O zamandan bu zamana hayat bizi bireysel çıkarlarımız için mücadele etmeye yönlendirdi.
Bu yüzden kendimizden başkasını düşünemez olduk. Ne olursa olsun ben.Oradan nasıl çıkar elde ederim. Buradan bana düşen ne olur. Şunu buradan ekarte etmem lazım yoksa bana ekmek düşmez..
Bunu yaparken de adeta insanlıktan çıktık. Ama bu dünyanın üstünde hala sadece kendisini düşünmeyen ve başkalarının mutluluklarından mutlu olan insanlar vardı. Onları da kırdık, üzdük, parçaladık.
Belkide sönüyorsa dünya onların yüzü suyu hürmetine dönüyordu.
O yüzden yavaşladı belki de dönmeyecek bundan sonra.
Kısa bir Hikaye
Kıyafetinden hayli varlıklı bir aileden geldigi belli küçük kız, avucundaki para destesini sımsıkı tutarak rafları inceliyordu. Burası kentin en büyük oyuncak magazasıydı. Aranan herşeyin bulundugu, bitmez tükenmez raf koridorlarının bulundugu magazalardan biri... Rafların arasında öylece gezinirken, reyonların birinde kalakaldı. Muhteşem bir bebekti bu.. Dünya güzeli yüzlü ve ipek kadife elbiseli muhteşem bebek. Babasına döndü, bebegi işaret etti... ''Avucundaki para yeter mi?...'' Babası, başı ile ''evet'' dercesine olumlu bir hareket yaptı. Bebegi kucakladı ve koridoru takip ederek kasaya dogru yürüdü. Tam bu sırada tıpkı kendisi gibi, babası ile alışverişe çıkmış bir küçük çocuk gördü. Kısa pantolonluydu, gömlegi iyice eskimişti. Çocugun elinde birkaç dolar vardı. Raftaki oyunlardan birinin önünde heyacanla durdu. ''İşte istedigim bu baba!'' diye çıglık attı, avucunu gösterdi: ''Yeter mi?'' Babasının gözleri yere dogru egilirken, başı ''yetmez'' işareti verdi. Çocuk, avucundaki paraya baktı. Oyunu raf yerine koydu. Babasının elini tuttu ve koridorun ucuna dogru yürüdü, boyama kitaplarının oldugu rafa... Küçük kız kucagındaki bebege bi daha baktı. Sonra çocugun seçtigi oyuna döndü. Bebegi götürüp yerine koydu. Oyunu eline aldı... ''Yeterli param var mı baba?'' dedi... Babası yine ''evet'' dercesine başını salladı. Kasaya gittiler, parayı ödediler. Küçük kız kasadaki adama bişeyler fısıldadı. Kız ve babası, geriye çekilip beklemeye başladılar. Az sonra oglan ve babası, ellerinde bir boyama kitabı ile kasaya geldiler. Kasiyer: '' Kutlarım sizi'' dedi heyecanla; ''Bugünün bininci müşterisi olarak bir armagan kazandınız...'' Ve oyun kutusunu küçük çocuga uzattı. ''Harika!!'' diye çıglık attı çocuk: ''Baba bu benim en çok istedigim şeydi biliyorsun...'' Baba ogul, sevinç içinde dükkanı terkederken, içeride kalan baba: ''Ne kadar cömertsin kızım'' dedi, ''Sana bunu yapma kararını verdiren ne?...'' ''Baba... Annemle birlikte bana bu parayı verdikten sonra ''Seni ençok mutlu edecek şeyi al'' demediniz mi?..''
''Tabii öyle dedik, tatlım!...''
''Bende aynen öyle yaptım baba...
Şuanda ne kadar mutlu oldugumu biliyor musun?...''
Abimin eski pantolonunu kestirp kendime pantolon yaptırdığım zamanlar vardı. Yılda 1-2 defa ayakkabı alabiliyorduk ama inanın karnımız rahat doyuyor ‘yarın ne yapacağız’ diye de bir kaygımız yoktu. Tek TV kanalı vardı. 13 tane sinema salonu vardı Haftasonu mutlaka 1 sinemaya giderdik Bazen 2 de olurdu…
8-9 yaşımdayken eve gelen gazeteyi ben de okumaya başlamıştım.
Gırgır Fırt dergilerini kendim alıp okumaya anlamaya çalışarak siyasetin, gülmecenin ,karikatürün ne olduğunu öğrendim.
Nerden bilebilirdim ki bundan sonra hayatımdan hiç çıkmayacak.!
Babam tek maaşla 6 kişilik ailemizi rahatlıkla geçindirdi. Ablamı abilerimi evlendirdi.
Her hafta 1 kilo kıyma mutlaka eve girerdi.
İlk 4-5 köfte alt komşumuza giderdi. 2 küçük çocuk vardı koku onlar gitmiştir canları çekmiştir diye..
Paylaşım vardı o zamanlar. Çıkarsız paylaşımlar.
O zamandan bu zamana hayat bizi bireysel çıkarlarımız için mücadele etmeye yönlendirdi.
Bu yüzden kendimizden başkasını düşünemez olduk. Ne olursa olsun ben.Oradan nasıl çıkar elde ederim. Buradan bana düşen ne olur. Şunu buradan ekarte etmem lazım yoksa bana ekmek düşmez..
Bunu yaparken de adeta insanlıktan çıktık. Ama bu dünyanın üstünde hala sadece kendisini düşünmeyen ve başkalarının mutluluklarından mutlu olan insanlar vardı. Onları da kırdık, üzdük, parçaladık.
Belkide sönüyorsa dünya onların yüzü suyu hürmetine dönüyordu.
O yüzden yavaşladı belki de dönmeyecek bundan sonra.
Kısa bir Hikaye
Kıyafetinden hayli varlıklı bir aileden geldigi belli küçük kız, avucundaki para destesini sımsıkı tutarak rafları inceliyordu. Burası kentin en büyük oyuncak magazasıydı. Aranan herşeyin bulundugu, bitmez tükenmez raf koridorlarının bulundugu magazalardan biri... Rafların arasında öylece gezinirken, reyonların birinde kalakaldı. Muhteşem bir bebekti bu.. Dünya güzeli yüzlü ve ipek kadife elbiseli muhteşem bebek. Babasına döndü, bebegi işaret etti... ''Avucundaki para yeter mi?...'' Babası, başı ile ''evet'' dercesine olumlu bir hareket yaptı. Bebegi kucakladı ve koridoru takip ederek kasaya dogru yürüdü. Tam bu sırada tıpkı kendisi gibi, babası ile alışverişe çıkmış bir küçük çocuk gördü. Kısa pantolonluydu, gömlegi iyice eskimişti. Çocugun elinde birkaç dolar vardı. Raftaki oyunlardan birinin önünde heyacanla durdu. ''İşte istedigim bu baba!'' diye çıglık attı, avucunu gösterdi: ''Yeter mi?'' Babasının gözleri yere dogru egilirken, başı ''yetmez'' işareti verdi. Çocuk, avucundaki paraya baktı. Oyunu raf yerine koydu. Babasının elini tuttu ve koridorun ucuna dogru yürüdü, boyama kitaplarının oldugu rafa... Küçük kız kucagındaki bebege bi daha baktı. Sonra çocugun seçtigi oyuna döndü. Bebegi götürüp yerine koydu. Oyunu eline aldı... ''Yeterli param var mı baba?'' dedi... Babası yine ''evet'' dercesine başını salladı. Kasaya gittiler, parayı ödediler. Küçük kız kasadaki adama bişeyler fısıldadı. Kız ve babası, geriye çekilip beklemeye başladılar. Az sonra oglan ve babası, ellerinde bir boyama kitabı ile kasaya geldiler. Kasiyer: '' Kutlarım sizi'' dedi heyecanla; ''Bugünün bininci müşterisi olarak bir armagan kazandınız...'' Ve oyun kutusunu küçük çocuga uzattı. ''Harika!!'' diye çıglık attı çocuk: ''Baba bu benim en çok istedigim şeydi biliyorsun...'' Baba ogul, sevinç içinde dükkanı terkederken, içeride kalan baba: ''Ne kadar cömertsin kızım'' dedi, ''Sana bunu yapma kararını verdiren ne?...'' ''Baba... Annemle birlikte bana bu parayı verdikten sonra ''Seni ençok mutlu edecek şeyi al'' demediniz mi?..''
''Tabii öyle dedik, tatlım!...''
''Bende aynen öyle yaptım baba...
Şuanda ne kadar mutlu oldugumu biliyor musun?...''