KABOTAJ
BİR BAYRAMDAN ÇOK FAZLASI
İsmail Fandaklı
Şanslı çocuklardık biz… Altmışlı yıllardaki çocukların belki de tamamının tenine, tuza bandırılmış yosun kokusu sinmişti. Evinden çıkan çocuklar inci gibi dizilmiş koylara koşup, eşsiz güzellikteki kumsalı adımlayıp, denizle kucaklaşıyordu. Bu yüzden "biz şanslıydık" diyorum. Limon çiçeği ile yıkanmış, hanımeli ile taranmış; yoksul ama mutlu çocuklardık hepimiz.
Yoroz'dan Değirmendere'ye, Gamboz Çayırı'ndan Yomra, Arsin, Araklı, Sürmene ve Of'a varıncaya kadar nereye gitsek, süslü gerdanlık gibi birbirinden güzel koylar karşılıyordu bizleri. Boydan boya kumsalları, tertemiz yosun kokusuyla süslenmiş Karadeniz'in suları bekliyordu sevenlerini.
Sahil yolu, deniz dolguları derken, iki sevgili gibi olan deniz ve yaşayanları birbirinden koparıldı. Sürgün edilmediler ama, buluşmaları da olanaksız!.. Bizim olanla, bizim çocuklarla, bütün yaşayanlarıyla hep birlikte eğleniyorduk, sürekli bizi çağıran kumsallarda…
Tarihte çok farklı milletlerden insanlar bu güzelim koyların tadını çıkarmıştır. Gün gelmiş, korsanların eline geçmiş, kimi zaman antik kent Trabzon'a saldıranlar korku salmış bizim olan Karadeniz sularında.
Osmanlı, kapitülasyonlarla birçok değerlerini yabancılara verirken, gün gelmiş denizlerimizin de hakimi başkaları olmuş!.. Kendi toprağımızda, kendi evimizde özgürlüğümüz elimizden alınmış.
Diyelim ki, Trabzon'da kendinize ait tarihi bir taş yapı evde oturuyorsunuz, bahçenizdeki güzelim çeşmeden içme suyu alamıyorsunuz… Sizi, yüzlerce metre uzaklıktaki sokak çeşmelerine gitmeye zorluyorlar. Elinizde bakraçlar, kalçanızda gühümler, su ihtiyacınızı karşılayabilmek için yola koyuluyorsunuz. Olacak iş mi?
Tıpkı bu örnekte olduğu gibi, gün gelmiş, Osmanlı'nın kapitülasyonlarla şımarttığı işgalciler, Karadeniz'le yaşayanlarının arasına görülmez bir duvar örmüş! Kadim kent Trabzon'da yaşayanlar, kendi denizini kullanamamış, olabildiğince uzak durmaya çalışmış. Kayıkla ya da mavna ile açılacak olsa, düşman savaş gemilerince batırılmış, birçok insanımız hiç hak etmediği bir biçimde Karadeniz'in sularına gömülmüş.
Ne zamanki Anadolu'da devrimin ayak sesleri duyulmaya başlamış, işte o zaman ufukta beliren ışık, aydınlık geleceğimizin de habercisi olmuş.
İstiklal Savaşı'nın ardından Ankara'daki Türkiye Cumhuriyeti kurucuları, yaptığı devrimlerle, attığı akılcı adımlarla yaşayanlarına bir yurt edinme sevdasıyla yola çıkmıştır. Lozan Anlaşması'yla bağımsız bir devlet oluşumuzun ardından, bizim olan denizlerimizin yeniden yaşayanlar adına tescillenmiştir.
Tarihi bilgiler aktarmak gibi bir düşüncemiz yok. Amacımız, 1 Temmuz'da kutlanan Kabotaj Bayramı'yla ilgili geçmişte yaşanan güzellikleri yeniden anımsatmak. Bu ve benzeri kazanımlar çok kolay olmamıştır.
Kabotaj, "Bir devletin, kendi limanlarına deniz ticareti konusunda tanıdığı ayrıcalıktır. Bu ayrıcalıktan yalnızca kendi yurttaşlarının yararlanması, milli ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından, devletler; yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir" diye tarif edilir. Yani Kabotaj, "Ülkenin kendi limanlarına tanımış olduğu ayrıcalıklara verilen isimdir".
Osmanlı Devleti kapitülasyonlarla birlikte yabancı ülke gemilerine birtakım kabotaj ayrıcalıkları uygulamış. Bu ayrıcalıklar Lozan Barış Antlaşması ile 1923'te sona ermiş, Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe girmiştir.
Kanuna göre; akarsularda, Marmara Denizi'nde, boğazlarda, göllerde, tüm kara sularında, bunun dışında tüm körfezler, limanlar, koylar ve buna benzer yerlerde yelken, kürek, makine ile hareket eden araçların bulundurulması ve bu araçlarla mal ya da yolcu taşınması hakkı yalnızca Türk vatandaşlarına verilmiştir.
İşte bütün bu hakların elde ediliş kanununun yürürlüğe girdiği 1 Temmuz Kabotaj Bayramı, Trabzon'da yaşayan insanların da en önemli sosyal etkinliklerinden biri olmuş. Bayram günü, kentte yaşayanların neredeyse tamamı Çömlekçi ve çevresine akın etmiş yıllar yılı. Bizim çocukluğumuzda, seyrine doyamadığımız çok güzel bayram günlerini anımsıyorum.
Yüzme yarışları ile başlayan etkinlikler, ördek kovalayan kayıkların inanılmaz mücadelesiyle devam ediyordu. Son olarak, hepimizin merakla beklediği yağlı direk ucundaki bayrağı kapma yarışmaları yapılırdı.
Kimler yok ki bu yarışmalarda… 400 metrede Türkiye şampiyonluğu da olan Çömlekçi Mahallesi'nin dalgıçlarından Metin Karslıoğlu, yurt genelinde de birçok şampiyonaya katılmış. Çömlekçi Mahallesi'nden tanıyanların "Hayri" dedikleri Hayrettin Durmuş, yağlı direkte birinciliği uzun yıllar başkalarına kaptırmamış. Marangoz Ali Usta'nın oğlu Hayri Durmuş, 1 Mart 1941'de Çömlekçi Mahallesi'nde doğmuş; 1 Ocak 2015'te sonsuzluğa uğurlandığında, Kabotaj Bayramları artık kutlanmıyordu. Ortahisar, eski Vilayet karşısındaki fırın işletmecilerinden Ali İhsan Yüce, limanın bir başka önemli dalgıçlarındandı. Altmışlı yılların sonlarında Çömlekçi'deki Küçük Liman'da dalış yapan Ali İhsan Yüce, vurgun yiyerek yaşamını yitirdi.
Ördek kapma yarışlarının en bilindik ismi "Cambaz Kemal" (Çetinkaya). Liman yapılıncaya kadar römorköre bağlanan yağlı direklerle yarışmalar yapılıyormuş. Liman yapıldıktan sonra iskelede oluşturulan platforma bağlanan yağlı direk, asla kıpırdamaz ve sallanma da yapmazdı. Yarışmacılar, kayıklarında beklerken, vinçlerin üzerine çıkan "Cambaz Kemal", elindeki üç ördeği aynı anda uçuruyordu. Başlangıç işareti alındığı anda liman içinde yaşanan panik, kıyıları dolduran izleyicilerce merakla takip ediliyordu.
Mimar - karikatür sanatçısı Atilla Bayındır, eski yüzücülerle ilgili şunları söylüyor: "Serbestte İsmail Çanakçı, sırt üstünde Abdullah Ümit, kelebekte ise Metin Karslıoğlu'nun bacanağı Ali Karpuz çok iyi yüzücülerdi. Sonraki jenerasyonda benim kardeşim Sinan da vardı."
Bizim gençlik yıllarımızda Zeki - Adnan Özbilen kardeşler, Mahmut Ören, Mahir Karapeçe, Hamdi Melek, M. Salih Yomralı, Fuat Murathanoğlu ve dört yüz metreci Ahmet Macit de çok iyi yüzücülerdi. Lakaplarıyla bilinen birkaç ismi de anımsıyorum: "Bızdık Mustafa", "Dübeş Hüseyin", "Banzo", "Halo", "Bozo"…
Geçmişte, bizim olan denizde, bizim olan eğlencelerimiz vardı. Son iki yıldır Faroz Limanı'nda Kabotaj Bayramı kutlamalarının yeniden yapılıyor olması sevindirici. Tabi ki, eskinin heyecanı, gelenekleri, alışkanlıkları ve hepsinden önemlisi ünlü yüzücüleri artık yok!.. Çünkü, Osmanlı dönemindeki gibi işgal altında değiliz ama, denizimiz yok!..
Limanlarımız mı? Yazları, kentte yaşayan bütün çocukların eğlence yeri olan liman, artık bizim olmaktan çıktı. 1926'da ülkede yaşayan bütün insanların hizmetine verilen limanları ziyaret etmek de yasak olduğundan, denizle özlem giderilecek en önemli mendirek de ulaşılmaz oldu!..
Sahil, kumsal ve deniz varken, kadın ya da erkek, Trabzon'da yaşayan herkes yüzme biliyordu. Deniz yine orada ama kumsalı olmayınca yüzme bilen sayısı da giderek azalıyor. Çocuklarımızı havuzların mikroplu sularına mahkum eden geçmişteki yanlış uygulamalardan geri dönmek ya da yapılanları düzeltmek de artık olanaksız.
Geçmişte yüzme bilmeyenler, kurulan oyunlara alınmazdı. Daha da önemlisi, yüzme bilmeyeni evlendirmiyorlardı!..
Ne acı değil mi? Deniz var, giremiyoruz; liman var, bizim değil!..
Kanunda; "Türkiye limanları, sahilleri arasında yük, yolcu taşınması ile kılavuzluk, römorkaj hizmetleri Türk vatandaşları ve Türk Bayrağı taşıyan gemilerce yapılır" diyor.
Limanların hangisi "bizim"?
Yine de 1 Temmuz Kabotaj Bayramımız kutlu olsun…
BİR BAYRAMDAN ÇOK FAZLASI
İsmail Fandaklı
Şanslı çocuklardık biz… Altmışlı yıllardaki çocukların belki de tamamının tenine, tuza bandırılmış yosun kokusu sinmişti. Evinden çıkan çocuklar inci gibi dizilmiş koylara koşup, eşsiz güzellikteki kumsalı adımlayıp, denizle kucaklaşıyordu. Bu yüzden "biz şanslıydık" diyorum. Limon çiçeği ile yıkanmış, hanımeli ile taranmış; yoksul ama mutlu çocuklardık hepimiz.
Yoroz'dan Değirmendere'ye, Gamboz Çayırı'ndan Yomra, Arsin, Araklı, Sürmene ve Of'a varıncaya kadar nereye gitsek, süslü gerdanlık gibi birbirinden güzel koylar karşılıyordu bizleri. Boydan boya kumsalları, tertemiz yosun kokusuyla süslenmiş Karadeniz'in suları bekliyordu sevenlerini.
Sahil yolu, deniz dolguları derken, iki sevgili gibi olan deniz ve yaşayanları birbirinden koparıldı. Sürgün edilmediler ama, buluşmaları da olanaksız!.. Bizim olanla, bizim çocuklarla, bütün yaşayanlarıyla hep birlikte eğleniyorduk, sürekli bizi çağıran kumsallarda…
Tarihte çok farklı milletlerden insanlar bu güzelim koyların tadını çıkarmıştır. Gün gelmiş, korsanların eline geçmiş, kimi zaman antik kent Trabzon'a saldıranlar korku salmış bizim olan Karadeniz sularında.
Osmanlı, kapitülasyonlarla birçok değerlerini yabancılara verirken, gün gelmiş denizlerimizin de hakimi başkaları olmuş!.. Kendi toprağımızda, kendi evimizde özgürlüğümüz elimizden alınmış.
Diyelim ki, Trabzon'da kendinize ait tarihi bir taş yapı evde oturuyorsunuz, bahçenizdeki güzelim çeşmeden içme suyu alamıyorsunuz… Sizi, yüzlerce metre uzaklıktaki sokak çeşmelerine gitmeye zorluyorlar. Elinizde bakraçlar, kalçanızda gühümler, su ihtiyacınızı karşılayabilmek için yola koyuluyorsunuz. Olacak iş mi?
Tıpkı bu örnekte olduğu gibi, gün gelmiş, Osmanlı'nın kapitülasyonlarla şımarttığı işgalciler, Karadeniz'le yaşayanlarının arasına görülmez bir duvar örmüş! Kadim kent Trabzon'da yaşayanlar, kendi denizini kullanamamış, olabildiğince uzak durmaya çalışmış. Kayıkla ya da mavna ile açılacak olsa, düşman savaş gemilerince batırılmış, birçok insanımız hiç hak etmediği bir biçimde Karadeniz'in sularına gömülmüş.
Ne zamanki Anadolu'da devrimin ayak sesleri duyulmaya başlamış, işte o zaman ufukta beliren ışık, aydınlık geleceğimizin de habercisi olmuş.
İstiklal Savaşı'nın ardından Ankara'daki Türkiye Cumhuriyeti kurucuları, yaptığı devrimlerle, attığı akılcı adımlarla yaşayanlarına bir yurt edinme sevdasıyla yola çıkmıştır. Lozan Anlaşması'yla bağımsız bir devlet oluşumuzun ardından, bizim olan denizlerimizin yeniden yaşayanlar adına tescillenmiştir.
Tarihi bilgiler aktarmak gibi bir düşüncemiz yok. Amacımız, 1 Temmuz'da kutlanan Kabotaj Bayramı'yla ilgili geçmişte yaşanan güzellikleri yeniden anımsatmak. Bu ve benzeri kazanımlar çok kolay olmamıştır.
Kabotaj, "Bir devletin, kendi limanlarına deniz ticareti konusunda tanıdığı ayrıcalıktır. Bu ayrıcalıktan yalnızca kendi yurttaşlarının yararlanması, milli ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından, devletler; yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir" diye tarif edilir. Yani Kabotaj, "Ülkenin kendi limanlarına tanımış olduğu ayrıcalıklara verilen isimdir".
Osmanlı Devleti kapitülasyonlarla birlikte yabancı ülke gemilerine birtakım kabotaj ayrıcalıkları uygulamış. Bu ayrıcalıklar Lozan Barış Antlaşması ile 1923'te sona ermiş, Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe girmiştir.
Kanuna göre; akarsularda, Marmara Denizi'nde, boğazlarda, göllerde, tüm kara sularında, bunun dışında tüm körfezler, limanlar, koylar ve buna benzer yerlerde yelken, kürek, makine ile hareket eden araçların bulundurulması ve bu araçlarla mal ya da yolcu taşınması hakkı yalnızca Türk vatandaşlarına verilmiştir.
İşte bütün bu hakların elde ediliş kanununun yürürlüğe girdiği 1 Temmuz Kabotaj Bayramı, Trabzon'da yaşayan insanların da en önemli sosyal etkinliklerinden biri olmuş. Bayram günü, kentte yaşayanların neredeyse tamamı Çömlekçi ve çevresine akın etmiş yıllar yılı. Bizim çocukluğumuzda, seyrine doyamadığımız çok güzel bayram günlerini anımsıyorum.
Yüzme yarışları ile başlayan etkinlikler, ördek kovalayan kayıkların inanılmaz mücadelesiyle devam ediyordu. Son olarak, hepimizin merakla beklediği yağlı direk ucundaki bayrağı kapma yarışmaları yapılırdı.
Kimler yok ki bu yarışmalarda… 400 metrede Türkiye şampiyonluğu da olan Çömlekçi Mahallesi'nin dalgıçlarından Metin Karslıoğlu, yurt genelinde de birçok şampiyonaya katılmış. Çömlekçi Mahallesi'nden tanıyanların "Hayri" dedikleri Hayrettin Durmuş, yağlı direkte birinciliği uzun yıllar başkalarına kaptırmamış. Marangoz Ali Usta'nın oğlu Hayri Durmuş, 1 Mart 1941'de Çömlekçi Mahallesi'nde doğmuş; 1 Ocak 2015'te sonsuzluğa uğurlandığında, Kabotaj Bayramları artık kutlanmıyordu. Ortahisar, eski Vilayet karşısındaki fırın işletmecilerinden Ali İhsan Yüce, limanın bir başka önemli dalgıçlarındandı. Altmışlı yılların sonlarında Çömlekçi'deki Küçük Liman'da dalış yapan Ali İhsan Yüce, vurgun yiyerek yaşamını yitirdi.
Ördek kapma yarışlarının en bilindik ismi "Cambaz Kemal" (Çetinkaya). Liman yapılıncaya kadar römorköre bağlanan yağlı direklerle yarışmalar yapılıyormuş. Liman yapıldıktan sonra iskelede oluşturulan platforma bağlanan yağlı direk, asla kıpırdamaz ve sallanma da yapmazdı. Yarışmacılar, kayıklarında beklerken, vinçlerin üzerine çıkan "Cambaz Kemal", elindeki üç ördeği aynı anda uçuruyordu. Başlangıç işareti alındığı anda liman içinde yaşanan panik, kıyıları dolduran izleyicilerce merakla takip ediliyordu.
Mimar - karikatür sanatçısı Atilla Bayındır, eski yüzücülerle ilgili şunları söylüyor: "Serbestte İsmail Çanakçı, sırt üstünde Abdullah Ümit, kelebekte ise Metin Karslıoğlu'nun bacanağı Ali Karpuz çok iyi yüzücülerdi. Sonraki jenerasyonda benim kardeşim Sinan da vardı."
Bizim gençlik yıllarımızda Zeki - Adnan Özbilen kardeşler, Mahmut Ören, Mahir Karapeçe, Hamdi Melek, M. Salih Yomralı, Fuat Murathanoğlu ve dört yüz metreci Ahmet Macit de çok iyi yüzücülerdi. Lakaplarıyla bilinen birkaç ismi de anımsıyorum: "Bızdık Mustafa", "Dübeş Hüseyin", "Banzo", "Halo", "Bozo"…
Geçmişte, bizim olan denizde, bizim olan eğlencelerimiz vardı. Son iki yıldır Faroz Limanı'nda Kabotaj Bayramı kutlamalarının yeniden yapılıyor olması sevindirici. Tabi ki, eskinin heyecanı, gelenekleri, alışkanlıkları ve hepsinden önemlisi ünlü yüzücüleri artık yok!.. Çünkü, Osmanlı dönemindeki gibi işgal altında değiliz ama, denizimiz yok!..
Limanlarımız mı? Yazları, kentte yaşayan bütün çocukların eğlence yeri olan liman, artık bizim olmaktan çıktı. 1926'da ülkede yaşayan bütün insanların hizmetine verilen limanları ziyaret etmek de yasak olduğundan, denizle özlem giderilecek en önemli mendirek de ulaşılmaz oldu!..
Sahil, kumsal ve deniz varken, kadın ya da erkek, Trabzon'da yaşayan herkes yüzme biliyordu. Deniz yine orada ama kumsalı olmayınca yüzme bilen sayısı da giderek azalıyor. Çocuklarımızı havuzların mikroplu sularına mahkum eden geçmişteki yanlış uygulamalardan geri dönmek ya da yapılanları düzeltmek de artık olanaksız.
Geçmişte yüzme bilmeyenler, kurulan oyunlara alınmazdı. Daha da önemlisi, yüzme bilmeyeni evlendirmiyorlardı!..
Ne acı değil mi? Deniz var, giremiyoruz; liman var, bizim değil!..
Kanunda; "Türkiye limanları, sahilleri arasında yük, yolcu taşınması ile kılavuzluk, römorkaj hizmetleri Türk vatandaşları ve Türk Bayrağı taşıyan gemilerce yapılır" diyor.
Limanların hangisi "bizim"?
Yine de 1 Temmuz Kabotaj Bayramımız kutlu olsun…