Neden her şeye negatif bakarız?
Gazeteciliğin şanındandır, medyamız hiç kimseye yaranamaz…Çünkü gazeteciliğin tarifinde pozitif haberleri değil de negatifleri ön plana çıkarmak vardır…
Bu yüzden de kulüp muhabirleri, rutinin dışında hep bir günah ararlar ve bulurlarsa da onu servis ederler…
Kulüp başkanı ve yöneticilerimiz, federasyon başkanları ve idarecilerimiz, bakanlar ve ekipleri hep pembe haberlere konu olmak ister…
***
Böyle bir durumda şikayet etmezler… Ne zamanki bir gaf yaparlar, bir zaafları ortaya çıkar veya olumsuz bir habere konu olurlar, o zaman da kıyameti koparırlar…
Neymiş, medya zaten böyleymiş de, işi gücü yıkıcı olmakmış da, kutsal davalarına çok zarar veriyormuş da, ihanet ediyormuş da… Bitmeyen şikayetlere konu olurlar…
İyi günde “İyi ki varsınız” denen adamlar, bir anda tu kaka edilirler…
***
Gerçekte döndükçe, güzellikleri de çirkinlikleri de bir arada yaşamaya devam edeceğiz...
Önemli olan güzelliklerin çoğaldığı, çirkinliklerin azaldığı bir dünyaya uyanmak...
Ancak olumsuzluklar o kadar fazla ki, biz olumluları içlerinden ancak cımbızla çekip çıkarabiliyoruz ve bununla da teselli buluyoruz...
***
Gerek gazete sütunlarında, gerek televizyon programlarında ve gerekse sosyal medyada yer alan haberler, çoğunlukla iç karartıcı, mide bulandırıcı...
Bunda kıymetli medyamızın negatif bakışının rolü de büyük... Sanki olumlu haberler fazla cazip olmuyor, eleştirel haberler daha çok karşılık buluyor...
Reyting ve tiraj uğruna toplumlar çoğunlukla gergin ortamlara sürükleniyor...
Hepimiz aynı gemideyiz
Bu vesileyle de köpeklerin ısırdığı insanlardan haberimiz olmuyor, insanlara köpekler ısırttırılıyor...
Zaten içi kararan toplumumuz, suni gündem ve ısmarlama bilgi akışıyla gerildikçe geriliyor....
Oysa güzellikleri de görebilmek ve topluma servis edebilmek, moralleri yükseltip geleceğe güvenle bakabilmelerini sağlamak gerekiyor...
***
Dışarda genelde aleyhimizde bir hava estirilir… Uluslararası kuruluşlar da adaleti meğerse hep bize uygular.
Güçlü ülkeler hep korunur. Sahada kollanır, masada kayrılır… Ödülde cömert davranılır, cezada şefkatli olunur…
Bizim gibi ülkelerin payına ise genelde dışlanmak, cezalandırılmak düşer… Spor camiamız da dışarda gördüğü muamelenin acısını da içerdeki tartışmaların da bedelini ödeteceği kurbanlar arar… Bu da genelde basın mensuplarıdır…
Mesela dopingde bu böyledir…
***
Mesela eşitler arasında özellikle bazı eşitlere dokunamayan yeminli denetçilerin hiçbir güce boyun eğmeyeceği günü hasretle bekliyoruz...
Haksız rekabeti ortadan kaldıracak,, hiç kimseyi korumadan, herkese eşit davranarak ve kendi öz güçleriyle madalyaların dağıtıldığı ortamlar, sporun gerçek amacına hizmet edeceği mekanlar olacaktır...
***
Herkesin kendi hakkına razı olacağı, kimsenin kaçak güreşmeyeceği bir geleceği müjdeleyecektir...
İnandırıcılığını kaybeder ve o da tarihe karışır... Dünya yeni bir arayışa girer... Türkiye’nin, ABD, Rusya, Çin ve Batılı ülkelerle aynı ödül ve aynı cezaya kavuştuğu gün en büyük güzellik olarak anılacaktır...
Teknolojiye esaretin tedavisi yok
Bizim ve dünya gençliğinin sadece sağlık için spor yaptığı, madalya ve ödül uğruna kendini zehirlemediği bir dünyayı kurmak her hümanist insanın vazifesi...
Alkol ve sigaradan uzak durun dediğimiz gençliğimizin, şampiyonluk uğruna dopinge bulaşmasına göz yumarsak bu gerçek bir ihanettir...
***
Bilgisayar gençliği yetiştirelim derken, teknolojiye esir robotlar üretirsek, kendimizi de toplumumuzu da kendi ellerimizle tüketiriz...
Başka hastalıkların hastanesi var da bunların henüz yok... Tedavisi de kabil olmaz... Ancak, bunların artık yüksek sesle dillendirilmesi de olumlu bir adımdır...
Her yol eğitime çıkıyorken bunu medyasız başarmak da mümkün değil… Demek ki köpeğin insanı ısırmasını da haber yapmak zorundayız…
***
Köpeği ısıracak bir insan icad etmek çok akılcı değil… İçerde de, dışarda da medya ile işbirliği en doğrusu…
Biz, birlikte güçlü olduğumuza inanırsak sorunları aşmamız kolaylaşır…
Bu mücadelede de basın yayın organlarına, özellikle de sosyal medyaya büyük ihtiyaç var…
Biz birlikte varız ve hep beraber olursak güçlüyüz…
Gazeteciliğin şanındandır, medyamız hiç kimseye yaranamaz…Çünkü gazeteciliğin tarifinde pozitif haberleri değil de negatifleri ön plana çıkarmak vardır…
Bu yüzden de kulüp muhabirleri, rutinin dışında hep bir günah ararlar ve bulurlarsa da onu servis ederler…
Kulüp başkanı ve yöneticilerimiz, federasyon başkanları ve idarecilerimiz, bakanlar ve ekipleri hep pembe haberlere konu olmak ister…
***
Böyle bir durumda şikayet etmezler… Ne zamanki bir gaf yaparlar, bir zaafları ortaya çıkar veya olumsuz bir habere konu olurlar, o zaman da kıyameti koparırlar…
Neymiş, medya zaten böyleymiş de, işi gücü yıkıcı olmakmış da, kutsal davalarına çok zarar veriyormuş da, ihanet ediyormuş da… Bitmeyen şikayetlere konu olurlar…
İyi günde “İyi ki varsınız” denen adamlar, bir anda tu kaka edilirler…
***
Gerçekte döndükçe, güzellikleri de çirkinlikleri de bir arada yaşamaya devam edeceğiz...
Önemli olan güzelliklerin çoğaldığı, çirkinliklerin azaldığı bir dünyaya uyanmak...
Ancak olumsuzluklar o kadar fazla ki, biz olumluları içlerinden ancak cımbızla çekip çıkarabiliyoruz ve bununla da teselli buluyoruz...
***
Gerek gazete sütunlarında, gerek televizyon programlarında ve gerekse sosyal medyada yer alan haberler, çoğunlukla iç karartıcı, mide bulandırıcı...
Bunda kıymetli medyamızın negatif bakışının rolü de büyük... Sanki olumlu haberler fazla cazip olmuyor, eleştirel haberler daha çok karşılık buluyor...
Reyting ve tiraj uğruna toplumlar çoğunlukla gergin ortamlara sürükleniyor...
Hepimiz aynı gemideyiz
Bu vesileyle de köpeklerin ısırdığı insanlardan haberimiz olmuyor, insanlara köpekler ısırttırılıyor...
Zaten içi kararan toplumumuz, suni gündem ve ısmarlama bilgi akışıyla gerildikçe geriliyor....
Oysa güzellikleri de görebilmek ve topluma servis edebilmek, moralleri yükseltip geleceğe güvenle bakabilmelerini sağlamak gerekiyor...
***
Dışarda genelde aleyhimizde bir hava estirilir… Uluslararası kuruluşlar da adaleti meğerse hep bize uygular.
Güçlü ülkeler hep korunur. Sahada kollanır, masada kayrılır… Ödülde cömert davranılır, cezada şefkatli olunur…
Bizim gibi ülkelerin payına ise genelde dışlanmak, cezalandırılmak düşer… Spor camiamız da dışarda gördüğü muamelenin acısını da içerdeki tartışmaların da bedelini ödeteceği kurbanlar arar… Bu da genelde basın mensuplarıdır…
Mesela dopingde bu böyledir…
***
Mesela eşitler arasında özellikle bazı eşitlere dokunamayan yeminli denetçilerin hiçbir güce boyun eğmeyeceği günü hasretle bekliyoruz...
Haksız rekabeti ortadan kaldıracak,, hiç kimseyi korumadan, herkese eşit davranarak ve kendi öz güçleriyle madalyaların dağıtıldığı ortamlar, sporun gerçek amacına hizmet edeceği mekanlar olacaktır...
***
Herkesin kendi hakkına razı olacağı, kimsenin kaçak güreşmeyeceği bir geleceği müjdeleyecektir...
İnandırıcılığını kaybeder ve o da tarihe karışır... Dünya yeni bir arayışa girer... Türkiye’nin, ABD, Rusya, Çin ve Batılı ülkelerle aynı ödül ve aynı cezaya kavuştuğu gün en büyük güzellik olarak anılacaktır...
Teknolojiye esaretin tedavisi yok
Bizim ve dünya gençliğinin sadece sağlık için spor yaptığı, madalya ve ödül uğruna kendini zehirlemediği bir dünyayı kurmak her hümanist insanın vazifesi...
Alkol ve sigaradan uzak durun dediğimiz gençliğimizin, şampiyonluk uğruna dopinge bulaşmasına göz yumarsak bu gerçek bir ihanettir...
***
Bilgisayar gençliği yetiştirelim derken, teknolojiye esir robotlar üretirsek, kendimizi de toplumumuzu da kendi ellerimizle tüketiriz...
Başka hastalıkların hastanesi var da bunların henüz yok... Tedavisi de kabil olmaz... Ancak, bunların artık yüksek sesle dillendirilmesi de olumlu bir adımdır...
Her yol eğitime çıkıyorken bunu medyasız başarmak da mümkün değil… Demek ki köpeğin insanı ısırmasını da haber yapmak zorundayız…
***
Köpeği ısıracak bir insan icad etmek çok akılcı değil… İçerde de, dışarda da medya ile işbirliği en doğrusu…
Biz, birlikte güçlü olduğumuza inanırsak sorunları aşmamız kolaylaşır…
Bu mücadelede de basın yayın organlarına, özellikle de sosyal medyaya büyük ihtiyaç var…
Biz birlikte varız ve hep beraber olursak güçlüyüz…